“Sürdürülebilirlik” dediğimizde; üretim ve çeşitliliğin devamlılığının sağlanması yanında yaşamımızın da sürekliliğinin olması yani kendi ihtiyaçlarımızı, gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün vermeden karşılayabilmemizdir. Aslında ilk akla gelen çevrenin korunması gibi düşünülse de aslında sürdürülebilirlik kavramı çevrebilimle ilgili, ekonomik ve toplumsal boyutları da içine alan bir yaklaşımdır. Artan nüfus ile birlikte hızlı sanayileşmeden kaynaklanan sorunlara çözüm üretmek amacıyla Birleşmiş Milletler bünyesi altında çalışmakta olan Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu 1987 yılı içerisinde, ekonomik gelişim ve küreselleşmenin çevre üzerindeki olumsuz sonuçları hakkında bir rapor yayınlamıştır. Bu rapor ile dünya devletlerine ve insanlığı bir uyarı yapılmış olup, raporun geniş kitlelerce benimsenmesinin ve sürdürülebilirliğin hayata geçmesindeki en büyük etken ise 1984 yılında ilk defa tespit edilen Antartika üzerindeki ozon deliği olmuştur. Bu deliğin asıl sebebi ise insanlık ve hızlı bilinçsizce büyüyen sanayi ve çevre ye yaptıkları zararlar olmuştur. Daha sonra insanlığın verdiği zararlar artarak devam etmiş ve küresel iklim dengeleri değişmeye ve kötüleşmeye başlamıştır. Bu tarihten sonra ise sürdürülebilirliğin önemi artmış ve sürdürülebilirlik, çevreye zarar vermeden, toplumları refaha kavuşturacak ekonomik büyümeyi sağlamakla birlikte, sağlık, hayat ve eğitim kalitesinin tüm toplumlar için tatmin edici bir düzeye çıkması için uğraşan bir olgu olmuştur. Sürdürülebilirlik uzun vadeli bir süreçtir. Gıdadan tarıma, tekstil ve modadan teknolojiye, madenden ulaşıma ve daha birçok süreç ve sektörde süreklilik gerekliliği doğmuştur.